Kurban Bayramının başlamasıyla birlikte 15 milyonun üzerinde bir nüfusa sahip İstanbul tabiri yerindeyse adeta boştu. Haber kaynaklarından edindiğimiz bilgilere göre önce memur ve öğrenciler, daha sonra ise özel sektör çalışanları tatile çıkmış.
Son 6 günde yaklaşık 5 milyon İstanbullu evlerinden ayrılarak şehrin 3'te 1'inin boşalmasına yol açmış.
Değişik bir şekilde ifade edecek olursak Avrupa ülkesi olan Lüksemburg'un nüfusunun 10 katı, aşağı yukarı Finlandiya'nın tüm nüfusu kadar bir kitle yalnız İstanbul'dan ayrılıp tatil yerlerine hareket ediyordu. Güle güle gitsinler, güle güle, kazasız belasız gelsinler, yolları açık olsun.
Evet değerli okurlarım, aslında bu sene iki bayramı birden idrak etmenin haklı sevincini yaşadık;
30 Ağustos günü; 26 Ağustos'ta başlayıp, 30 Ağustos'ta Türk ordusunun zaferiyle sonuçlanan Başkomutanlık Meydan Muharebesi'nin 95. yılını kutlarken, Başkomutan Mustafa Kemal'in önderliğinde aziz milletimizin gücünü ortaya koyması bakımından büyük bir anlam ifade eden 30 Ağustos Zafer Bayramı'nı büyük bir coşku ile kutladık.
İki gün sonra Süleymaniye'de güneşin doğuşunu seyretmek zaten muhteşemdi, hele bir de bayram sabahı olursa, işte o zaman yaşam doyumsuz oluyordu. Bayramın mana ve önemi daha belirgin bir şekilde aklımızda yer etmekle kalmıyor, ruhumuza kadar işliyordu, çünkü Bayramlar sevginin, muhabbetin, birlik ve beraberliğin, barışın, huzurun, yardımlaşmanın, milli ve dini duyguların, kaynaşmanın en yoğun yaşandığı özel günlerdir.
Bu güzel duygular içinde bayramların sevincini yaşarken, birazcık boşalmış gibi görünen Güzel İstanbul'unda tadını çıkartmaya çalıştık ama seyahate gidenlerin yerlerini Arap gezginlerin doldurduğunu görmek pek fazla zamanımızı almadı. Kapalı çarşıdan, İstanbul boğazına, Adalar'dan, alışveriş merkezlerine, kebapçılardan, Beyoğlu'na kadar Arap turistlerden, iğne atsan yere düşmeyecek gibiydi.
Ancak sabah saat 6.30'da Kuruçeşme'den başlayan sabah yürüyüşleri, akşamdan kalan ayçiçek kabuk yığınları ve boş şişe atıklarının kötü görüntüleri haricinde mükemmeldi.
Hele güneşin Kandilli sırtlarında görünmesi ile birlikte boğazın berrak sularında yansıması, yürüyüş boyunca sıcaklığını hissettirmesi, Bebek koyunda güzelliklerin fevkine çıkıyor, Hisarın burçları önünde anlatılamayacak şairane güzelliğe bürünüyordu.
Ah bir de gezi teknelerinin boğaz görüntüsünü kapatmalarının yanı sıra palamar uçlarındaki paslı yayların çıkarttığı gıcırtı yok mu? Sanki kimse duymuyor rahatsız olmuyor, ben duyuyormuşum gibi.
Ne yapayım ben de fanatik bir boğaz tutkunu olduğum için, o sesi senfonideki zil sesine benzetip mutluluğuma gölge düşürmemeye çalışıyorum.
Çünkü İstanbul Boğazı seslenişi kulaklarıma kadar geliyor;
Ben İstanbul Boğazı oldum olası böyle aşık görmedim.
Sevgilerimle,
Yorum yazarak Çağdaş Kocaeli Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Çağdaş Kocaeli Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Çağdaş Kocaeli Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Çağdaş Kocaeli Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Çağdaş Kocaeli Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Çağdaş Kocaeli Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Çağdaş Kocaeli Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Çağdaş Kocaeli Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.